Çocukluktan Yetişkinliğe: Doyumsuzluk
Reklam, hız ve haz odaklı modern çağda bireylerin en temel problemlerinden birisi de doyumsuzluğun getirdiği mutsuzluk hissi.
Hedonizm (hazcılık) kıskacındaki insan sürekli tüketmek açlığında ömrünü tüketirken mutluluğa ulaşamıyor.
Depresyon oranlarının hızla yükselişi Yunus Emre’nin “Bunca varlık var iken/ Gitmez gönül darlığı” gerçeğinin halen geçerli olduğunu gösteriyor.
Deniz suyundan içip kanmaya çalışmaktan farkı olmayan sürekli almak, tüketmek isteği bireyde bir süre sonra doyumsuzluk duygusu oluştururken yokların içindeki varları görebilen bir insandan varların içindeki yokları bulmaya çalışan bir kanaatsizlik dedektifine dönüştürüyor.
Ünlü psikanalist Eric Fromm Sahip Olmak ya da Olmak adlı kitabında “Eğer insan yalnızca sahip olduğu şeylerden ibaretse, onları yitirdiğinde, kendini de yitirecek, kim olduğunu bilemeyecektir” diyerek insanları uyarmıştır.
Şahsiyetini giydiği kıyafetin markasına, bindiği arabanın modeline göre niteleyen insana maalesef ki sahip oldukları sahip olacak ve şahsiyeti çağın haz anlayışına göre şekillenen bir kuklaya dönüşecektir.
Tüm bu olumsuzluklardan çocukları korumak için anne babaların pek çok noktaya dikkat etmesi gerekmektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
Doyumsuz çocukların yetiştiği ortam: Çocukerkil Aile Modeli
Çocukların her istediği anında yerine getirilen “Biz görmedik o görsün” mantığıyla çocuğa şefkat zehirlenmesi yaşatan bu aile modelinde kurallar yoktur; çocuk bir süre sonra anne-babasını nasıl kontrol edebileceğini öğrenir.
Her istediği yerine getirilen çocuk benmerkezciliğe yönelir, ilerleyen yaşamında eleştiri kabul etmeyen dilediği olmadığında sosyal çevresiyle çatışma yaşayan “dünyanın merkezi” olduğunu sanan yetişkinlere dönüşür.
Aile hayatında kural ve sınır görmeyen bu çocuklar okul ve iş yaşamındaki kurallara uymakta da güçlük çekerler.
Sınırsız ve kuralsız yetişen, anne babalarından “Hayır” sözcüğünü duymadan büyütülen bu çocuklar yetişkinliklerinde narsistik kişilik özellikleriyle beraber tatminsiz ve mutsuz bir duruşu benimserler.
Daha çok tek çocuklu, tek ebeveynli ve ya anne-baba yaşının ileri olduğu ailelerde görülen çocukerkil aile modelinin çocuğa zarar verdiği unutulmamalı; aşırılıktan uzak ebeveyn tutumlarıyla çocuklara yaklaşılmalıdır.
Doyumsuzluğun ilk sinyali: Oyuncak Cenneti(!) Evler
Alışveriş merkezlerinde sıklıkla karşılaşılan manzaralardan birisi de ağlamaya başlayan bir çocuğa başlangıçta hayır deyip birkaç dakika sonra elinde oyuncakla kasa kuyruğuna girmiş ebeveynlerdir.
Yoğun çalışma temposuyla çocuğuna yeterince vakit ayırmadığını düşünüp suçluluk duygusunu hediye ve oyuncaklarla örtmeye çalışan ebeveynlerde ise başlangıçtaki hayır kısmı dahi görülmez.
Böylece ilk çocukluk yıllarından itibaren sürekli almakla tanışıp doyumsuzluk duygusunun temelleri atılan çocuk tüketim devrinin küçük figüranlarından birine dönüşmeye başlar.
Bunun önüne geçmek için oyuncak alımı ve kullanımı hususunda kurallar ve sınırlar belirlenmiş olmalıdır.
Evden çıkmadan çocuğa oyuncak alma hakkının olup olmadığı varsa kaç tane oyuncak alabileceği açık bir şekilde belirtilmelidir.
Çocuk ağlayarak istediklerini yaptırmaya çalıştığında ise ebeveynler kararlı bir tutumla çocuğun karşısında durmalı;
“Bu oyuncağı istemeni anlıyorum. Fakat evde buna benzer pek çok oyuncağın varken bir tane daha almamız doğru olmaz.” , “Bu oyuncağı almadığımız için üzülmüş olmalısın. Galiba bu yüzden ağlıyorsun. Ama maalesef ki ağlaman bir şeyi değiştirmez. Kurallarımızı evden çıkmadan önce konuşmuştuk” gibi cümlelerle ağlayarak her istediğini elde etmesinin mümkün olmadığını anlatmalıdırlar.
Ağlama krizleri karşısında “Etkin Aldırmazlık” ile sakin bir şekilde duran ebeveynini gören çocuk ise bir süre sonra kuralları kabul edecek sabır ve sebat duygularını geliştirecektir.
Tüm bu süreç içerisinde ailelerinin en dikkat etmesi gereken nokta ise ebeveynlerin birlikte sakin, kararlı ve tutarlı tutumudur.
Bununla beraber aileler süreç içinde oluşan problemin süreç içinde çözülebileceğini unutmamalı; kararlı ve tutarlı tutumlarında devamlılığı sağlamalıdırlar.
Çocuklar alınan oyuncaklardan çabucak bıkarlar.
Oyuncak sektörünün sunduğu aşırı fonksiyonel oyuncaklar ise çocukların hayal gücünü köreltirken üretme yeteneğini elinden alır.
Bu durumun çözümü ise çocuklara oyuncak almak yerine çocuklarla birlikte oyuncaklar yapmaktan geçer.
Ebeveyni ile beraber hazırlanan görünüşte basit bir oyuncak çocuk için çok daha kıymetli olurken çocuğun oyuncaktan çabucak bıkmasını da engeller.
Birlikte oyuncak yapma ebeveyn ve çocuğun kaliteli zaman geçirerek bağlarının kuvvetlenmesini sağlar; çocuğu pasif tüketici bir konumdan aktif üretici bir konuma geçirir.
Ayrıca eski oyuncakların tamir, boyanma, parçalarının değişmesi yöntemiyle yenilenmesi çocuğun üreticiliğini arttırırken problem çözme becerilerini de geliştirir.
Oyuncak konusunda dikkat edilmesi gereken diğer bir konu ise oyuncakların muhafazasıdır.
Tüm oyuncakları aynı anda önüne serilen çocuk oyuncaklarından daha çabuk bıkacak haliyle yeni oyuncak arayışlarına girecektir.
Bu durumun önüne geçmek için oyuncaklar birkaç kutuya paylaştırılmalı, belirli aralıklar çocuğun oynadığı oyuncak kutuları değiştirilmelidir.
Örneğin mavi kutusundaki oyuncaklarla bir ay oynadıktan sonra o kutu kaldırılıp yerine yeşil kutuda oyuncaklar çıkartılmalıdır.
Bu yöntemle oyuncak sirkülasyonu sağlanıp sürekli yeni oyuncak almaktan kaçınılmış olunacaktır.
Doyumsuzluğun kaynağı: Sınırsız Harçlıklar
Çocuklarda doyumsuzluk duygusunu geliştiren bir diğer nokta ise çocuğa yaş ve ihtiyacının üstünde verilen harçlıklardır.
Doğru miktar ve zaman aralıklarında verildiğinde harçlık, çocukta sorumluluk ve sahiplenme duygusunu geliştirir; harçlık alan çocuk kendisine değer verildiğini hisseder, ayrı bir fert olarak kabul edilmesi özgüven duygusunu geliştirir.
Aldığı harçlığa göre hareket eden çocukta isteklerini erteleyebilme ve ihtiyaçlarını sıralayabilme becerileri gelişir.
Tüm bunlar düşünüldüğünde harçlığın etkili ve pratik bir finansal eğitim aracı olacağı açıktır.
Yaş ve ihtiyacına uygun olarak sabit zaman aralıklarıyla harçlık alan çocukların paranın kıymetini bilen ve parasını en doğru şekilde kullanabilen yetişkinler olması beklenir.
Tüm bunlarla beraber ailenin dikkat etmesi gereken diğer bir nokta çocuğa alınan her hangi bir şeyin bir çaba ve para karşılığı elde edildiğini öğretmektir.
Böylelikle çocuk paranın sınırsız bir kaynaktan gelmediğini öğrenip istemenin de limiti olduğu gerçeğini kabul edecektir.
Anne ve babasının iş yerine yaptığı küçük gezilerle çocuk bu durumu kavrayacak; çalışma sürecini gözlemleyerek para kazanmak için emek harcamak gerektiğini de öğrenecektir.
Pedagog Hürrem Irmak