Lise ve üniversite senelerini, akademik sorumlulukların önceki yıllara nazaran oldukça yoğunlaştığı dönemler olarak kabul etmek mümkün.
Bununla beraber başarıya ulaşmak için yapılması gerekenlerin sayısının zamanla artıyor olması, bazı öğrencilerin durmaksızın koştukları bir maratona girmesine sebebiyet verirken, bazı kesimi “sanki” hiç etkilemez. İşte bu ikinci grup oldukça dikkat çekicidir. Zira onların notları, çalışkanlığı dışarıdan hızlıca gözlemlenebilecek olan birinci grup kadar iyidir, fakat tüm bu akademik yarışın içinde anlaşılması güç derece sakindirler. Peki bu durum gerçekliği ne kadar yansıtır?
Standford Üniversitesi profesörlerinden Carol Dweck’e göre, ikinci grubu oluşturan çok başarılı ve sakin öğrenciler “ördek sendromu”ndan muzdarip olabilirler (Dweck, 2006). Bilindiği gibi ördekler yüzeyde oldukça sakin şekilde ilerlerler, fakat suyun altındaki görüntü bambaşkadır; su üstünde kalabilmek ve istedikleri yönde gidebilmek için ayaklarını hızlıca çırparlar. Onların eforları dışarıdan belli olmaz ve sakinlikleri hayranlık uyandırıcıdır. Dweck’e göre, ikinci gruptaki öğrenciler aynı ördekler gibi, görünmeyen zamanlarda amansız bir mücadele içinde olabilirler. Dolayısıyla yukarıdaki sorunun cevabı gerçekliğin görünenden farklı olabileceği yönündedir.
Buna ilaveten, Dweck’in altını çizdiği noktalardan birisi söz konusu imrendirici sakinliğin, yine dışarıdan görülmeyen önemli psikolojik bedelleri olabileceğidir ve bunlar genellikle mükemmeliyetçilikle ilgilidir (Dweck, 2006). Konuya ilişkin literatür, mükemmel bir otoportre çizmek için uğraşan kimselerde depresyon eğilimi (Yoon & Lau, 2008), tükenmişlik sendromu (Hill &Curran, 2016) ve yüksek stres seviyesi (O’Connor, O’Connor & Marshall, 2007) gibi bulguların görülebildiğini göstermektedir.
Öte yandan hem sakinliği hem de başarıyı aynı potada eritebilen istisnai öğrenciler olabilir, ama genellikle bu iki kavram el ele yürümez. Bu noktada, öğrencilerin yaşamındaki iki temel figür olan eğitmenlere ve ebeveynlere düşen en önemli görevler olarak şunlar sayılabilir:
-Öğrencinin başarısızlıkları yoluyla öğrenilebileceğinin sıkça belirtilmesi
-Mükemmel olmayan bazı yönlere sahip olmanın her insan tarafından deneyimlenen bir durum olduğu mesajının öğrenciye verilmesi
-Öğrencinin değerini belirleyen yegane kıstasın akademik başarısı olmadığının hissettirilmesi
Sözün kısası, bazı öğrencilerin hikayesinde başarıyı elde ederken yaşadıkları zorluklara yer olmaz, onların hikayesi keyifle sürer ve mutlu sonla biter. Oysa hemen hemen her hikayenin bir kamera arkası bulunur. Zorlayıcı duygular, yeterince iyi olmama endişesi, başarısızlık korkusu her kimsenin yaşamında az ya da çok derecede bulunur. Bunun bilincinde olan eğitimciler ve ebeveynler ise, ördek sendromu yaşayan öğrencilere destek olabilir, onları özgün hikayelerine sahip çıkmaları noktasında cesaretlendirebilirler. Çünkü başarı, psikolojik sağlığı da kapsar.
Aydan Bayır-Toper
Pozitif Psikoloji Uzmanı – Eğitmen